Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Tüm Reklamları Kapat

Dolbear Yasası: Efsanevi Müzik Grubu Queen ve Bir Cırcır Böceği, Kimya Hakkında Bize Ne Öğretir?

Dolbear Yasası: Efsanevi Müzik Grubu Queen ve Bir Cırcır Böceği, Kimya Hakkında Bize Ne Öğretir?
10 dakika
4,031
Tüm Reklamları Kapat

Eski bir müzisyen şakası şöyle der: “Üç tip davulcu vardır: Sayabilenler ve sayamayanlar.”

Müziğin eski çağlardan beri bazı ruhsal sorunların tedavi edilmesinde gerek ana etken, gerekse yardımcı olarak kullanıldığını bilmekteyiz. Günümüzde de benzer çalışmalar sürdürülmekte ve müzik terapisi doktorlar tarafından tavsiye edilmektedir. Bunu belki de tıbbın söylemesine gerek kalmadan bizler zaten uygulamaktayız. Stres altında kaldığımızda, öfkelendiğimizde veya konsantrasyon sorunları yaşadığımızda müziğin bize yardımcı olacağını umuyoruz.

Tüm Reklamları Kapat

Bazen müziğe öylesine kendimizi veriyoruz ki; bizi tedavi etmesinden öte, çevremizdeki birtakım olaylar da ona uyum sağlıyormuş gibi geliyor. Örneğin kulaklık ile dinliyorsanız çevrenizde müziği duymayan insanların hepsinin olmasa da birkaçının, müziğin ritmine göre yürüdüğünü sanabiliyorsunuz. Yolculuk sırasında, elektrik direkleri müziğin ritmine uyuyormuş gibi geliyor ki, belki de beyniniz siz istemeden hızınızı elektrik direklerine göre ayarlıyor da olabilir.

Bazense, yazın bir gölgenin altında kendi kendinize müzik dinlerken, cırcır böceklerinin dinlediğiniz şarıkının ritminde cırladıklarını farkediyorsunuz. Hayvanların, hele ki böceklerin, bilinçli bir şekilde ritim tutma gibi bir becerilerinin olmadığı biliniyor. Muhabbet kuşlarının kafa sallaması veya köpeklerin pati vurması, biraz onların taklit yeteneği; biraz da bizim rastlantıları anlamdırma içgüdümüz sonucu. Ancak cırcır böcekleri, ritmi atlamadan, adeta elektrikli bir metronom gibi cırlamaktadırlar. Sanki zamanı eşit parçalara bölebiliyor gibidirler. İnsanlar da zamanı eşit parçalara bölebilirler. Saniyeler, dakikalar, saatler insan icadıdır. Zamanı bölme ihtiyacının nedenleri değil, zamanı bölebilme yeteneğimiz bizim bu yazımızdaki ana konumuz.

Tüm Reklamları Kapat

İnsan, Zamanı Nasıl Bölebiliyor?

Yüzyıllardan beri, insanoğlu göklerin şaşmaz saatini kendine standart olarak alıp onu bölerek zamanı kullanmıştır. Günün 24 saate bölünmesi, saatin 60 dakikaya bölünmesi, dakikanın ise 60 saniyeye bölünmesinin herhangi bir pratik avantajı yoktur, yalnızca 12’lik sayma sisteminin bizlere mirasıdır. Ancak göklerin şaşmayan saatini standart olarak almada hesap yanlışları yapıldığı ve yapılacağı gerçeği ortaya çıktıktan sonra Uluslararası Standartlar Enstitüsü 1967’de, bir saniyeyi temel seviyedeki sezyum-133 atomunun iki çok ince (İng: "hyperfine") seviyesi arasındaki geçiş radyasyonunun 9.192.613.770 periyodunun gerçekleşme süresi olarak standartlaştırmıştır. İnsanoğlu, atom teknolojisi sayesinde bu kez standartlarını doğru şekilde belirlemiştir. Yani, tümdengelim değil, tümevarım. Büyük gök cisimlerinden değil, o gök cisimlerini oluşturan atomlardan yola çıkmıştır insanoğlu.

Ancak bizler sezyum-133 atomu değiliz ve bir metronoma veya bir saate bakmaksızın ya da onları duymaksızın “her saniyede bir” parmak şaklatmamız mümkün değil. Ancak insan beyni, süresi önemli olmaksızın zamanı parmak şaklatarak eşit aralıklara bölebilir, ritim tutabilir.

O halde biraz değiştirerek sorumuza tekrar dönelim. 1,01 saniyede bir veya 1,562 saniyede bir veya 0,6775 saniyede bir, kendi kendimize nasıl parmaklarımızı şaklatabiliyoruz? İki şaklama arasındaki süreye beynimiz nasıl karar veriyor? Bu süreyi nasıl hesaplıyor? Bunu cırcır böcekleri de yapabiliyor gibi gözüküyor. Şu durumda, yaz aylarındaki gürültülü misafirlerimiz cırcır böceklerini yazımıza tekrar davet ederek sorumuza yanıt bulmaya çalışalım. Ancak bu kez Queen grubu ve efsanevi solisti Freddie Mercury’yi de davet edelim.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Freddie Mercury ve gitarist Brian May’in çok bilindik We Will Rock You şarkısını nasıl yazdığı konusunda biraz kimyasal bir fikrimiz var. Gerçek değil, hayal ürünü.

Freddie Mercury ve Brian May yazlığın verandasında oturuyor. Hafif serin bir yaz günü, hava 28 santigrat derece . Bir cırcır böceği ötmeye başlıyor. Ötüşü duyan Brian May, böcekle beraber o meşhur ritmi tutmaya başlıyor. Freddie ise hafif hafif şarkıyı mırıldanıyor. Şarkı çok hoşlarına gidiyor. Londra’ya dönünce bunu kaydetmeye karar veriyorlar. Ancak Londra’ya döndüklerinde aralarında bir tartışma çıkıyor. Brian şarkı ritminin hızlı olduğunu, Freddie Mercury ise yavaş olduğunu söylüyor. Ancak ikisi de ritmin hızını tam olarak hatırlayamıyorlar.

Daha sonra Brian May’in aklına “Dolbear’ın Yasası” geliyor. Freddie’ye dönüp şöyle diyor:

Cırcır böceklerinin sesi ön kanatlarındaki kasların kasılıp derilerine sürtmesiyle ortaya çıkan bir ses. Cırcır böcekleri soğuk kanlı oldukları için vücut ısıları çevre ısısına bağımlı. Bu kas kasılmalarına neden olan reaksiyonun aktivasyon enerjisini dış çevreden alıyorlar. Hava sıcaklığı sabit kaldığı sürece kimyasal reaksiyonu hızlandıran veya yavaşlatan başka bir etken yok. Bu sebeple periyodik cırlamalar gerçekleşiyor. Kısacası hava ne kadar sıcaksa, bu kas kasılma reaksiyonları o kadar hızlı gerçekleşiyor. Ne kadar sabitse ritmi değişmiyor.

Şu durumda ritmi bulmak için hava sıcaklığını hatırlamaları yeterli. Hava 28 santigrat dereceydi. Amerikalı fizikçi ve mucit Amos Dolbear’ın 1897’de yayınladığı makaledeki eşitliği uyguluyorlar.

Tc=10+N60−407T_c=10+\frac{N_{60}-40}{7}

Tüm Reklamları Kapat

Burada N60N_{60}, 60 saniyedeki cırlama sayısı; TcT_c, santigrat cinsinden hava sıcaklığıdır. Tc’yi (28°C) yerine koyduklarında, 60 saniyedeki cırlama sayısını buluyorlar: yaklaşık olarak 166. (Şarkının gerçek ritmi 164 bpm’dir. Biz yaklaşık olarak bulduk.) Böylece Queen grubu, şarkısının hızından emin olabiliyor.

Bu eşitlik elbette cırcır böceğinin türüne göre değişecektir. Ancak değişik türlerdeki cırcır böceklerinin çoğu yaklaşık olarak bu eşitliğe uyacak şekilde cırlar. Elbette cümleyi bu şekilde yazınca cırcır böceklerinin bunu bilinçli bir şekilde yaptığı gibi bir anlam çıkıyor. Ama az önce de bahsettiğimiz gibi bu cırlama sesi kimyasal bir reaksiyonun sonucu ve her kimyasal reaksiyon gibi birtakım doğa kanunlarına bağlıdır. Cırcır böceğinin bilincinden söz edemeyiz, en azından bu noktada.

Sıcaklığın reaksiyon hızına olan etkisi Arrhenius Eşitliği ile ortaya konulur.

Eşitlik bize karışık gelse de, ilk bakışta görülen şey onun bir üstel fonksiyon olmasıdır. Sıcaklık reaksiyon hızını üstel olarak etkilemektedir. Yani doğrusal bir artış değil, üstel bir artıştır. Sıcaklığın iki katına çıkması, cırlama hızını iki katına çıkarmayacaktır. Ayrıca bu eşitlik bizi “aktivasyon enerjisi” kavramıyla da tanıştırır. Aktivasyon enerjisi, bir reaksiyonun başlaması için gereken minimum enerjidir. Bu çok yüksek bir enerji de olabilir, bir kibritin alev alması için gereken çok düşük bir sürtünme enerjisi de olabilir. Bir diğer görülen şey ise, sabitler, faktörler ve aktivasyon enerjisi değişken olmadığı için reaksiyon hızına etki eden tek değişkenin sıcaklık olmasıdır.

Tüm Reklamları Kapat

Peki, bizim tuttuğumuz ritim sıcaklıkla hızlanıyor mu? Elbette, hayır. Çünkü biz, gelişmiş sinir ağlarımız sayesinde kas hareketlerimizin çoğunu istemli olarak başlatıp durdurabiliyoruz. Ancak bu, bizim hareketlerimizi yapmamızı sağlayan şeyin kimyasal reaksiyonlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Oldukça kompleks bir elektro-kimyasal devre olarak düşünebileceğimiz sinir sistemimizde her saniye kimyasal reaksiyonlar gerçekleşiyor, elektrik potansiyelleri yaratılıyor ve iletiliyor. Bu sayede beynimiz vücudumuza hükmedebiliyor. Benliğimizden haberli veya habersiz, kafamızın içindeki küçücük evrende trilyonlarca etkileşim oluşuyor.

Biz de tümden gelmeyip, tüme varalım. Başlangıç noktası için de gidebileceğimiz en derin temele inelim. Kaslar, beyin, hücreler, sinir hücreleri, hücrelerin membranları (zarları), bu membranlar arasından gelip geçebilen iyonlar, yani elektrik yüklü atomlar... Aynı, saniyenin ne olduğunu tespit etmek için sezyum-133 atomuna inip baktığımız gibi.

Atomlar, nötr olan nötronlar dışında, pozitif yüklü protonlar ve negatif yüklü elektronlardan oluşur. Sıvı içinde çözünüp elektronunu kaybeden atom pozitif yüklü iyon halini alır. Elektron kazanan atom ise negatif yüklü iyon halini alır. Hayatın suda ortaya çıkması bu basit nedenden ötürüdür: Hücrelerin en ilkel amacı, en temel oluşma nedeni, ufak bir hacim içinde bağıl bir iyon derişimi farkı yaratmaktır. Böylece atomların kutupları ve iyonların yük farkı yaşamsal amaçlı kullanılabilir. Karşıt yüklerin olduğu her yerde elektrikten bahsedebiliriz. Canlı içerisindeki elektrik aktiviteleri canlılığın en belirgin özelliklerindendir.

Sinir sistemimiz nöron adı verilen hücrelerden meydana gelir. Nöronlar da vücudumuzdaki diğer hücreler gibi elektriksel olarak kutuplaşmış vaziyettedirler. Yani hücrenin içi ile dış çevresi arasında elektriksel bir potansiyel farkı vardır. Buna nöronun dinlenir haldeki membran potansiyeli adı verilir. Devamlı olarak, denge içerisinde hücre içinden dışına ve dışından içine pozitif ve negatif yüklü iyonları döndürerek kendi içinde bu potansiyel farkını korur. Bu döngü, hücrenin kendisine ait bir “elektro-kimyasal düşümünü” (elektrokimyasal gradyan) oluşturur. Düşüm denilen şey aslında bir yokuştur. Pozitiften negatife olan bu kanunsal yokuş, nöronun gerektiğinde bir önceki nörondan aldığı potansiyel enerjiyi, bir sonraki nörona aktarmasına neden olur. Böylece hücreden elektrokimyasal bir sinyal geçmiş olur.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Gökyüzü Çocukları

Tanıştırayım. Sophie, bu Bayan Eliot, Sosyal Hizmetler’den. Bayan Eliot, bu Sophie, okyanustan.

Herkes Sophie’nin bir gemi kazasında kimsesiz kaldığına inanıyor. Onu okyanusta sürüklenen bir çello kutusunun içinden alıp, kitaplar ve tuhaflıklarla dolu bir evde büyüten Charles bile. Ama Sophie’nin Charles’tan öğrendiği önemli bir şey var: Ne kadar küçük olursa olsun, asla bir ihtimali göz ardı etme.

Sophie bir yandan onu Charles’tan ayırıp bir yetimhaneye yerleştirmeye çalışan yetkililerden kaçacak, diğer yandan bir çello sesinin peşinden annesinin izini sürecek. Rehberi ise çatılarda yaşayan, ip üstünde kaldırımdaymış gibi yürüyebilen, gizemlerle dolu Matteo. Sokaklar ikisi için de tehlikeli. Ama Paris’in tüm çatıları ve tüm gökyüzü onların.

Devamını Göster
₺145.00
Gökyüzü Çocukları
  • Dış Sitelerde Paylaş

Attığımız her adımda, konuştuğumuz her hecede, ses tellerimizi gerdiğimiz veya büzüştürdüğümüz her notada, gözlerimizi her kırptığımızda biz bilmeden gerçekleşen şey sinir hücreleri arasındaki bu iletimdir. Bu elektrik iletiminin işi kaslara emir verdiğinde biter. Ancak yine diğer tüm hücreler gibi kas hücreleri de polarize olmuş hücrelerdir ve prensipte sinir hücrelerine benzer şekilde elektrik aktivitesini kullanarak uzar veya kısalırlar. Bazı kasılıp gevşemeler için düşünmeyiz: En bilinen örnek kalp kaslarının kasılıp gevşemesidir. Bazısı içinse beynimiz özenle davranır, devreye duyu organlarını sokar: iğne deliğinden iplik geçirmek gibi.

Bazısının sadece başlangıcını planlarız: adım atmak gibi. Bir adımı attıktan sonra ikincisini atmayı planlayan bir insan yoktur herhalde (Oliver Sacks’ın anlatabileceği nadir nörolojik durumlar dışında).

Peki bateri veya piyano çalmayı nereye koyabiliriz? İkisini de bunların arasına bir yere koyamıyoruz. Piyanoda da ritimler olmasına rağmen biz daha açıklayıcı olsun diye bateri üzerinden devam edelim.

Öncelikle dönen her şey ritim verir. Doğrusal düzeneklerden ritim çıkmaz. Dünyamız güneşin etrafında döndüğü için mevsimsel bir ritimden bahsedebiliriz. Dünyamız bir doğru üzerinde ilerleseydi, hiçbir şekilde ritimden bahsedemezdik örneğin. Doğrusal bir yolda hareket eden dünya, eşit aralıklarla dizilmiş bir güneşin yanından geçseydi, bir ritimden bahsedebilirdik belki ama güneşler aynı güneş olmayacaktı. Ancak biliyoruz ki yaklaşık her 183 günde bir gündüz ve gece eşitleniyor. Güneş aynı güneş, dünya aynı dünya. Buna periyot denmekte. İlginç olan bir diğer nokta ise, periyot kelimesinin kökeni: Periyot Antik Yunanca’da “çevre-yol” demektir. Zamanla “tekrarlanan iki şey arasındaki eş süre” anlamına gelip zaman doğrusu üzerinde “doğrusal” bir anlam kazansa da periyodik olmanın ilk koşulu, tek boyutun kendi üstüne kıvrılıp iki boyutlu hale gelmesiyle oluşan bir şekil etrafında meydana gelmektir. Bu bir çember veya bir elips veya bir kare olabilir. Kare köşeleri de, bir çemberin üstüne oturtursanız, aslında periyodiktir. Çember demek pi sayısı demektir. Periyodik fonksiyonlarda devamlı karşımıza çıkan, bu bağlamda periyodikliği sağlayan pi sayısının, kendini tekrar etmeyen bir sayı olması da şiirsel bir tezat gibi aynı zamanda.

Eğer ritim duygumuz olmasaydı, ritim tutmak için kendimizi açısal hızı sabit dönen bir tepsinin üstüne koyup elimizi yana açarak her dönüşte bir kere vurabileceğimiz bir davula vurmamız gerekirdi. Kesinlikle zor bir konser olacaktı. Bu sadece davulcunun derdi olacaktı, piyanist ve gitaristleri düşünemiyoruz bile. Ancak merkezi sinir sistemimiz bizi bu döner tepsilerin üstüne çıkma derdinden arındırıyor.

Bir saniyeyi ölçmek için sezyum-133 atomunun geçiş periyotlarını saydığımız gibi, beynimiz başka atomların veya moleküllerin elektron geçişlerini bir atom saati gibi sayıyor olabilir mi? Atomların osilasyonlarından faydalanabiliyor mu? Beynimizin, zamanı eş parçalara bölme konusunda titreşen atomlar, dönen elektronlar ve moleküler elektron geçişleri gibi bir periyoda bağlı olaylardan başka yardımcısı yok gibi görünüyor. Belki de ritim tutmak için dönen bir tepsinin üstüne çıkmak yerine, beynimizin içinde dönen küçük küreleri kullanabiliyoruzdur. Aynı cırcır böceklerinin cırlamak için atomların birbiriyle etkileşimlerini kullanmaları gibi, müziğimizin temelinde de fiziğin ve kimyanın eşsiz kanunlarını görmek insana müziğin verdiği cinsten bir keyif veriyor.

Belki de müzik ilk hücrenin ortaya çıkmasıyla beraber oluştu. Sadece onu yapabilecek organlarımızın gelişmesini bekledik.

doi: 10.47023/ea.bilim.5202

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
40
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Merak Uyandırıcı! 9
  • Muhteşem! 5
  • Tebrikler! 5
  • Bilim Budur! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • İnanılmaz 1
  • İğrenç! 1
  • Güldürdü 0
  • Umut Verici! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • Korkutucu! 0
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 29/03/2024 16:25:30 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/5202

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Tüm Reklamları Kapat
Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Alan
Astrobiyoloji
Alkol
Yaşanabilir Gezegen
Çekirdek
Tohum
Botanik
Nöron
Makina
Karanlık
Uydu
Aminoasit
Geometri
Sayı
Mantık Hatası
Beyin
Bilişsel
Hominid
Evren
Süt
Araştırma
Filogenetik
Homo Sapiens
İspat
Güneş
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
O. Kiper, et al. Dolbear Yasası: Efsanevi Müzik Grubu Queen ve Bir Cırcır Böceği, Kimya Hakkında Bize Ne Öğretir?. (14 Ağustos 2017). Alındığı Tarih: 29 Mart 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/5202 doi: 10.47023/ea.bilim.5202
Kiper, O., Ölez, Ş. (2017, August 14). Dolbear Yasası: Efsanevi Müzik Grubu Queen ve Bir Cırcır Böceği, Kimya Hakkında Bize Ne Öğretir?. Evrim Ağacı. Retrieved March 29, 2024. from https://doi.org/10.47023/ea.bilim.5202
O. Kiper, et al. “Dolbear Yasası: Efsanevi Müzik Grubu Queen ve Bir Cırcır Böceği, Kimya Hakkında Bize Ne Öğretir?.” Edited by Şule Ölez. Evrim Ağacı, 14 Aug. 2017, https://doi.org/10.47023/ea.bilim.5202.
Kiper, Oğuzhan. Ölez, Şule. “Dolbear Yasası: Efsanevi Müzik Grubu Queen ve Bir Cırcır Böceği, Kimya Hakkında Bize Ne Öğretir?.” Edited by Şule Ölez. Evrim Ağacı, August 14, 2017. https://doi.org/10.47023/ea.bilim.5202.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close