İnsan zihninin işleyişinde kullandığı en önemli kısayol karşılaştırmadır diyebiliriz. Kendimizi, davranışlarımızı, karakterimizi, giyim tarzımızı, kariyerimizi, başarılarımızı ve hatalarımızı aklımıza gelen her şeyi ölçme ve diğer seçeneklere göre karşılaştırma eğilimindeyiz. Bu karşılaştırma, bazen basit bir alışveriş yaparken, mesela bir tişört satın almak istediğimizde, benzer tarzda olan tişörtleri birbiriyle kıyaslayarak, diğerlerine göre "bizim için uygun" (fiyat, renk, kalite vb.) olanı alırken ortaya çıkıyor. Bazense hangi alanda eğitim almamız, hatta kariyerimizin nasıl ilerlemesi gerektiği gibi sonucu çok uzun yıllara etki edebilecek önemli kararlar alırken karşılaştırmayı kullanıyoruz. Çevresindeki insanlara, arkadaşlarına ya da akrabalarına göre eğitim alan ve çalışma alanını bu şekilde seçen insanlarla sık sık karşılaşıyoruz. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki en basit karardan en karmaşık karara kadar her durumda karşılaştırma yapıyoruz.
1954 yılında psikolog Leon Festinger yaptığı araştırmayla bu sosyal karşılaştırma davranışımızı "sosyal karşılaştırma teorisi" (İng: "Social Comparison Theory") adı altında 9 maddeden oluşan hipotezleriyle literatüre kazandırmıştır. Festinger'e göre kişiler; bilişsel yetenekler, beceriler, yeterlilik düzeyleri gibi çeşitli konularda kendisini değerlendirme güdüsüne sahiptir ve bu değerlendirme güdüsünü kendi sahip olduğu özelliklerini başkaların özellikleriyle karşılaştırarak gerçekleştirmektedir. Temel anlamda bu kuram, kişinin sahip olduğu yetenek ve beceri gibi özellikler konusundaki belirsizliğini karşılaştırmayla nasıl giderebildiğini açıklamaktadır. Bu durumu ve teoriyi London Business School'da örgütsel davranış profesörü olan Thomas Mussweiler şu şekilde açıklıyor: