Psikanaliz psikiyatri de hiçbir zaman temel teori paradigma düzeyine ulaşamadı aslında psikiyatrinin hiçbir zaman Kuhn’cu anlamında bir paradigması da olmadı, ama doğrusu bir aralar psikanalizin saygınlığı artmış psikiyatrların gözünde etkinliği egemenliği dünyanın hemen her yerinde hissedilir bir düzeye ulaşmıştır yani psikanaliz rakip görüş acısını destekler gibi yorumlanan önemli deneysel veriler karşısında yetersiz kalmıştır. Çünkü psikanaliz dediğimiz şey Freud’un tersine organik verilerle uzlaşmaya elverişli kavramsal aygıttan yoksun gibi durmaktadır.
Psikoanalitik kuramlar belirsiz kehanetlerde bulunmazlar, fakat onlar da test edilemez, yani yanlışlanamazlar. Burada aslında sosyal bilimlerin Popper’cı teori açısından bilim olup olmadığı tartışmasına girilebilir: Popper’ın teorisine göre bilimsellik ölçütü yanlışlanabilir olmaktır yani bilimsel varsayımlar veya teoriler yanlışlanabilir ölçüde olmak zorundadırlar. Bence burada yanlışlanabilirlik açısından en önemli sosyal bilim tarih bilimidir. Bir devletin kuruluşu X yılı olarak bilinirken bir anda başka bir belgenin -Rankeci anlayış- bulunmasıyla o Y yılına çevrilebilir ve yanlışlanabilir. Fakat sosyal bilimlerde bir teori yanlışlandığı takdirde bile o teori terk edilemeyebilir. Örnek olarak : Einstein Newton’un teorisini yanlışladı ve şu anda dünya Newton’un yanlışlandığını ve dolayısıyla bilimsel olduğunu algılayabiliyor. Peki bir sosyolojik teori için bu ne ölçüde geçerli olabilir? SSCB’nin yıkılması üzerine birçok sosyal düşünür sosyalizmin çöktüğünü ve ekonomi-politiğinin yıkıldığı üzerine kitaplar yayınladı fakat bunun karşısında Sovyetlerde çöken şeyin sosyalizm değil devlet kapitalizmi olduğunu savunanlarda oldu. Sosyal bilimler belki Popper’cı manada bilimsellik sıfatı kazanamıyor olabilir fakat burada kendi geliştirmek istediğim bir teori olan “ontolojik sosyal bilimler” adlı teoriyi birazcık açmak istiyorum: Benim düşünceme göre sosyal bilimler epistemolojinin doğuşuyla birlikte ortaya çıkmıştır, yani ilk insanların temsiller yaratması ve dille birlikte anlamlar aramaları sosyal antropolojini alanıdır veya insanların Tanrılar araması toplumun metafiziksel olarak boşluğunun doldurulmasının sonucudur. Kısaca sosyal bilimler aslında epistemolojik bir çıktıdır ve ilkel kökenlidir.