Bir karınca olduğunuzu hayal edin. Yüz binlerce diğer bireyden oluşan sürünüzle birlikte, her gün, azimle çalışıyorsunuz. Besin depolama, yuva temizliği, yavru bakımı, ölülerin yuvadan atılması gibi işlere koşturuyorsunuz. Ama bir gün, kendinizi normalde olduğundan tuhaf hissediyorsunuz. Sanki vücudunuzda bir şeyler yolunda gitmiyor gibi. Küçük bacaklarınızı suratınıza ve karnınıza sürterek acının kaynağını tespit etmeye çalışıyorsunuz. "Ne o?" Bir ses mi duydunuz? Ya da bir koku? Normalde sürüdaşlarınızın bıraktığı izleri takip etmeli ve besin kaynaklarından taşıma yapılmasına yardım etmelisiniz. Ancak normalde olacağın aksine, kaslarınız istemsizce kasılıyor ve yuvadan dışarıya hareket etmeye başlıyorsunuz. Giderek sürüden uzaklaşıyorsunuz ve yakınlardaki ince bir fidana tırmanmaya başlıyorsunuz. Ne kadar engellemeye çalışsanız da olmuyor. Tırmandıkça acı şiddetleniyor ve dayanılmaz bir hal alıyor. Neler oluyor?
Yerden yaklaşık 20 santimetre yükseğe ulaştıktan sonra vücudunuza göre fazlasıyla güçlü olan çeneniz de kontrolsüzce kasılmaya başlıyor. Ve acı artık dayanılmaz bir hal almışken, çeneniz son bir hamleyle tamamen kasılıyor ve tırmandığınız ince bitkinin gövdesine olanca gücünüzle kenetleniyor. Bitkiyi o kadar şiddetli bir şekilde bitkiyi ısırıyorsunuz ki, artık ölmeye başladığınızı bildiğiniz son birkaç saniyede çene kaslarınızın yırtıldığını hissediyorsunuz. Sizin için her şey bitti, evet. Ama ölü bedeniniz, yepyeni bir doğuma ev sahipliği yapacak...